Sorularınız İçin Bizi Arayın:   +90 532 481 66 94

WhatsApp İletişim

logo
 

Anlaşmalı Boşanma Davasında Tarafların Maddi-Manevi Tazminat, Nafaka Gibi Boşanmanın Eki Niteliğindeki Alacaklardan Vazgeçerek Anlaşmış Olmaları Sonradan Mal Rejiminin Tasfiyesine Yönelik Dava Hakkını Ortadan Kaldırmaz.

YARGITAY 8.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 26.12.2017 Esas: 2015/22210 Karar: 2017/17561

Anlaşmalı Boşanma Davasında Tarafların Maddi-Manevi

Tazminat, Nafaka Gibi Boşanmanın Eki Niteliğindeki

Alacaklardan Vazgeçerek Anlaşmış Olmaları Sonradan Mal

Rejiminin Tasfiyesine Yönelik Dava Hakkını Ortadan Kaldırmaz.

Özet:

Davacı, dava dilekçesinde belirtilen malvarlıkları nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak

talebinde bulunmuştur. İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine

ilişkindir. Anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için eşlerin boşanma ve boşanmanın eki

niteliğindeki hususlarda anlaşmış olmaları gerekir. Mal rejiminin tasfiyesi, boşanmanın eki

niteliğinde olmadığından, anlaşma gerekli değildir. Ancak anlaşma olduğu takdirde boşanmayla

birlikte hüküm altına alınmasına da yasal bir engel bulunmamaktadır. Mal rejiminden kaynaklanan

talepler, boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Anlaşmalı

boşanma davasında tarafların maddi ve manevi tazminat, nafaka gibi boşanmanın eki niteliğindeki

alacaklardan vazgeçerek anlaşmış olmaları sonradan mal rejiminin tasfiyesine yönelik dava hakkını

ortadan kaldırmaz.

Taraflar arasında görülen davada yapılan yargılama sonunda mahkemece, davanın reddine karar

verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dairece dosya incelendi,

gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, dava dilekçesinde belirtilen malvarlıkları nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak

isteğinde bulunmuştur.

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, anlaşmalı boşanma dava dosyası ve boşanma protokolü dikkate alınarak davanın

reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun

maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK 33. m). İddianın ileri sürülüş şekline göre

dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.

Kural olarak anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma

protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme

kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden

kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler.

Mahkemece, davacı ...’in boşanma davasında 09.04.2014 tarihli duruşmadaki “karşı taraftan

herhangi bir eşya talebim yoktur” şeklindeki beyanının mahkeme içi ikrar niteliğinde olup

görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği, davacının bu ikrarına rağmen

görülmekte olan davayı açmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, davacı ...’in

beyanında geçen “eşya” kavramının taşınmaz ve taşınır mallar ile boşanmanın feri niteliğinde

olmayan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan “değer artış payı ve katılma alacağı” taleplerini

de kapsadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de; ulaşılan sonuç isabetli değildir.

Şöyle ki; boşanma dava dosyasının incelenmesinde protokolün 2. maddesinde “davalı ve şahsım

olan davacı birbirimizden tazminat ve nafaka talebimiz yoktur” şeklinde, 3. maddesinde “eşyalar

taksim konusunda da anlaşma sağlanmıştır” şeklinde düzenlemeler bulunduğu, davacı ...’in

duruşmada “davalı ile boşanma ve ferilerinde anlaştık, buna göre davalıdan herhangi bir şekilde

ziynet, eşya, maddi, manevi tazminat, tedbir ve yoksulluk nafakası talebim yoktur” şeklinde

beyanda bulunduğu, mahkemece hükmün 3. bendinde “tarafların birbirlerinden tedbir, iştirak ve

yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat, ziynet ve eşya talepleri olmadığından bu hususlarda

karar verilmesine yer olmadığına” ve 8. bendinde “5 maddeden ibaret bila tarihli protokolün aynen

tasdikine ve kararın eki sayılmasına” karar verildiği belirlenmiştir.

Görüldüğü üzere, gerek protokol içeriği gerekse hükme geçirilen mali hususlara ilişkin hüküm

fıkrası ile tarafların karşılıklı anlaşmalarını bildirdikleri imzalarını taşıyan kararın verildiği

duruşmadaki beyanları birlikte değerlendirildiğinde; tarafların karşılıklı olarak eşya ve ziynet

taleplerinin bulunmadığının kabul edildiği, bunun dışındaki anlaşmanın boşanmanın fer’i (eki)

niteliğindeki konulara ilişkin olduğu, mal rejiminin tasfiyesi konusunda bir anlaşma yapılmadığı

anlaşılmaktadır.

TMK. 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı boşanma kararı için; eşlerin boşanma ve boşanmanın eki

niteliğindeki hususlarda anlaşmış olmaları gerekir. Mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın eki

niteliğinde olmadığından, anlaşma gerekli değildir. Ancak anlaşma olduğu takdirde boşanmayla

birlikte hüküm altına alınmasına da yasal bir engel yoktur. Bu bakımdan mal rejiminin tasfiyesine

ilişkin bir anlaşma yapılmadığı anlaşıldığından, davacı tarafından eldeki davanın açılmasına engel

bir durum bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanarak

tartışılması ve tüm deliller değerlendirildikten sonra talebin esası hakkında olumlu olumsuz bir karar

verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun

Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

taraflarca HUMK’nun 440/I. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama

karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz

edene iadesine, 26.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.